Görüntü Kirliliği mi Yoksa Fotoğraf mı!

gül yıldız, siyah beyaz, fotoğraf, minimal

Ekim 6, 2015 

Bir yüzey üzerine, makina yolu ile görüntü kaydedilmesinin üzerinden 189 yıl geçmiş.

Niepce nin 1826 da 8 saat pozlayarak oluşturduğu ilk görüntüden bu yana var olan teknolojik gelişimler şaşırtıcı.

1990 lı yıllarda internetin hızla gelişmesi sayesinde , fotoğraf çekenler kendi üretimlerini milyonların görebileceği sergi salonlarına dönüştürdüler. Bloglar, kişisel web siteleri, fotoğraf siteleri , ardından, sosyal medya sayesinde dünya üzerinde merak edilen gidilen ya da gidilemeyen her yer hakkında kişiler fikir sahibi oldular. Bir yüzey üzerinde görüntü oluşturmak için, neredeyse katır üzerinde taşınan bazı aletler yerine (o zamandan bu zamana tabii ki farklı gelişmeler oldu, ancak hepsine değinmeyeceğim)

2002 senesinde fotoğraf çeken cep telefonları ile de tüm dünyayı cebimize sığdırır hale geldik.

SLR ve DSLR makinalardan sonra aynasız makinalarla daha hafif ve her gittiğimiz yere götürebildiğimiz ve görüntü kalitesi çok yüksek fotoğraflar elde ettik. Böylelikle her bütçeye uygun, gayet iyi sonuç alınan, karanlık odaya ihtiyaç duyulmayacak şekilde ve istediğimiz her yere harici bellek ya da küçük flash disk lerle taşıyabildiğimiz fotoğraflar üretebiliyoruz.

Hal böyle iken, özgürce deklanşöre ya da bir tuşa basarak gördüğünü kaydetmek fotoğraf mıdır, yoksa değil midir, hatta görüntü kirliliği kavramı türetilerek tartışmalar başladı.

Şahsi fikrim, fotoğrafın kolay ulaşabilir bir şey olmadığı yönünde yani düşünmeden, bastım çektim fotoğraf oldu söylemini desteklemiyorum bu olsa olsa ancak bir ‘görüntü’ olabilir. Ardından, fotoğraf ile eski yıllardan beri uğraşan ve karanlık oda da uzun zaman harcayan fotoğraf çekerlerin ya da ustaların bir kısmı, karanlık oda görmeyen, agrandizör görmeyen, karanlık odada baskı yapmayan fotoğrafçı değildir şeklinde açıklamalar yaptılar.

Ancak, yeni doğan neslin teknolojik ilerlemeler karşısında nasıl bir suçu olabilir?

Evet fotoğraf çeken bir insanın mutlaka karanlık oda nedir, agrandizör nedir bilmesi gerekli, belki çok çok nadir açılan atölyelere katılım sağlayabilinir, ancak karanlık odada çalışmayan , baskı almayan fotoğrafçı değildir sözünü de sert bir söylem olarak görmekteyim.

Fotoğraf çeken kişi yeterli teknik ve teorik bilgiye sahip ise ve bunu üretimlerine yansıtıyor ve gelişim için çabalıyor ise bu kişi iyi bir fotoğraf çeken olma yolundadır zaten.

Sonuç olarak deklanşöre basılınca ortaya çıkan şey bazen fotoğraf olur (çekilen görüntünün fotoğraf değeri olur, bu konuya da başka bir yazımda değineceğim) bazen sadece ama sadece bir ‘görüntü’ olur.

Görüntü kirliliği konusundaki düşünceleri de sizlere bırakıyorum…

Leave a Reply